Hukuki Bilgilendirmeler

Hukuki Romantizmin Somutlaşma Mücadelesinde Aktörlerin Yeri; Avukatlar Ve Barolar

HUKUKÇULAR ARASI MAKALE YARIŞMASI

İKİNCİLİK ÖDÜLÜ

Av. Mükramin Duman

Hukuki Romantizmin Somutlaşma Mücadelesinde Aktörlerin Yeri; Avukatlar Ve Barolar

GİRİŞ

Hukuktoplumsalyaşamıntemelunsurlarındanbirineişaret eder. Uygar toplumsal yaşamı mümkün kılan hukuk, yaşama ilişkilerinin düzenlenmesini, biçimlendirilmesini ve belli de- ğerler çerçevesinde sistemleştirilmesini sağlar. Bir sosyal mü- hendislik yapıtı olan hukuk güvenliği, barışı, eşitliği, özgür- lüğü, hak ve adaleti sağlamanın önemli bir koşuludur.Hukuk tasarımının somutluk kazanmasını sağlayan mekanizmanın sosyal bileşenini ise avukatlar ve barolar oluşturur. Normları, sosyal olguları ve etik değerleri harmanlayan avukatlar ve ba- rolar toplumun hukuk bekçiliğini yapan önemli aktörler ara- sında yeralır.

Belli bir ideolojinin kabul görmesi için meşru bir zemin al- gısının yaratılmasında hukuk ve adalet terimlerine sıkça baş- vurulur. Sözde adil bir sistem tesis etmek adına atılan adımlar madalyonun arka yüzünde araçsallaştırılmış bir ruhu gözler önüne serer. Gerçekliklerin çarpıtıldığı bir düzen güvensizlik temelleri üzerine inşa edilen adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir toplumsal yapıyı yansıttığından avukatlar ve barolar kendi normatif konumları gereği yüzeysel gerçeklikleri sorgulayarak gerektiği noktada toplumsal mücadelede en ön saflarda yer al- ması gereken temelaktörlerdir.

Modern dünyanın getirdiği uzmanlaşma mantığı toplumu mikro bileşenlerine ayırdığından böylesine parçalanmış bir


toplumu yönetebilmek de yönlendirebilmek de çok daha kolay olmaktadır. Avukatlar da barolar da bu manada dar bir alanda küçük bir çevreye hitap eden profesyonel ve uzman olmanın ötesinde toplumda adaletin tesis edilebilmesi için bu sınırla- rı aşındırmalı ve adil demokratik bir hukuk düzeni adına en önde yürüyenleri temsil etmelidirler. Evrensel hukuk kuralla- rının ülkenin hukuk kuralları haline gelebilmesi, kanun dev- letinin ötesinde bir hukuk devletinden söz edilebilmesi ancak böyle bir mücadelenin yürütülmesiylemümkündür

Modern İktidar Yapısında Hukukun Yeri

İnsanlık tarihi boyunca iktidarlar ellerinde bulundurdukla- rı gücü genişletme eğiliminde olmuşlardır. Bu gaye ise siyasal olanın, otoriter eğilimlerle veya modern totalitarizm olarak ta- bir edebileceğimiz bir yöntemle toplumun her alanına nüfuz etmesine neden olmuştur. Özellikle toplumsal baskı mekaniz- malarının değiştiği yeni dönemde otoritenin görünen çıplak yüzü farklı yollarla maskelenme ve meşrulaştırılma eğilimi içerisindedir. Hukuk da bu otoriter ve keyfi uygulamaların meşrulaştırılmasında sıkça başvurulan bir yöntem konumun- dadır. Belirtmek gerekir ki hukuki bir çerçevede belli bir hak- lılık ve meşruluk sınırları dâhilinde sürdürülen eylem ve söy- lemler otoriter eğilimlerin açıkça ortaya konmasından daha tehlikelidir; çünkü bu durum hukukun üstünlüğünü değil üs- tünlerin hukukunu yansıttığından toplumda ötekileştirilen de- ğerler de belli bir haklılık pozisyonunda dışsallaştırılırlar. Bu denli kaygan bir zeminde ayakta durmaya çalışan hukuki bir sistemin de yarın kimi haklı ya da haksız kılacağı belirsizdir. Otoriter eğilimlerin hukuksal bir meşruluk algısında yer edişi toplumun da bu tutarsızlıkların farkına varamamasına sebep olabilir. İşte tam da bu yüzden otoriterliğin zihinsel algılarda hergünyenidenüretilenbirşeyolmasıinsanlarıhergeçengün daha tutsak ve pasif kılmaktadır; çünkü artık hukuki değerle- rin ve adaletin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tam olarak bilinememektedir, her gün bu sınırlar değişmekte ve aşınmaktadır.


Totalitarizm, yetkilerin merkezi bir unsura bağlı olduğu mutlakitaatedayanankatıbiryönetimbiçimineişareteder.To- taliter sistemlerde toplumsal işleyiş mekanizmalarının hepsin- de kitleleri mobilize eden bir anlayış esastır. Bireyin her türlü davranışının sürekli gözetim ve denetim altında olduğu bir sis- tem olan totalitarizmi sadece tarihin derinliklerine gömüldüğü varsayılan Nazi Almanyası gibi örnekler üzerinden okumak pek doğru bir eğilimi yansıtmaz. İktidarın yapısı tarihsel süreç içerisinde dönüşüme uğramış kitleleri mobilize etme şekli de bu bağlamda değişmiştir. Bahsedilen yeni iktidar biçimi birey üzerindeki baskısını salt şiddet üzerinden tanımlamak yerine hayatın her noktasına derinlikli bir noktadan nüfuz ettiği zi- hinleri ideolojik anlamda kuşatma yolunubenimser.

Modern iktidar algısı yönetme aygıtının işlerliğini sağlamak için tasnif etme, parçalama, sürekli gözetim altında tutma gibi yöntemlere başvurur. İnsanların bilinçaltına her yaptıklarının gözetlendiği inancı yerleştiğinden sürekli denetim altında tu- tulduklarını düşünerek bu durumu içselleştirirler. Bauman’a göre,“sürekli gözetlendiklerini düşünenler, kendi başlarına davranamaz ve iradelerini özgürce ortaya koyamazlar. Öz- gürlük, modernliğin paradoksal etkisiyle, modern devletin daha fazla özgürlük vaadi tarafından yok edilir.”1 Bu ideolojik kuşatma sürecini sadece siyasi söylemler içermez, meşruiyeti sağlamak açısından bilginin inşası ve bu değerleri savunacak bir aydınlar grubu da gereklidir. Hukuki değerler de bu süreç içerisinde gerekli bilginin inşasında araçsallaştırılmış ruhuyla karşımıza çıkar. Bir adım ötesinde her gün yeniden inşa edilen gerçekliklerin kabul görmesi adına hukukçular bir aktör olarak karşımıza çıkar. Hukuk ve hukukçuların bilgi inşa sürecinin nesnesi ve öznesi konumuna düşmeleri hukukun temellerini sarsacaknitelikteyenibirgerçeklikalgısınıberaberindegetirir. Bütününe ve işleyiş mekanizmalarına bakıldığında modern to- talitarizm olarak yorumlayabileceğimiz bu sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargının birbirindenbağım-

1 ZygmuntBauman,Özgürlük,Çev:VasıfErenus,İstanbul,SarmalYayı- nevi, 1997,s.25


sız olmasını öngörürken, yargı bağımsız vasfından sıyrılarak keyfi sınırlar dâhilinde siyasi dejenerasyonun bir parçası hali- ne gelir.2

Hukuki Romantizmin Somutlaşma Sorunsalı

Hukuk toplumsal yaşamın temel unsurlarından birine işa- ret eder. Uygar toplumsal yaşamı mümkün kılan hukuk, ya- şama ilişkilerinin düzenlenmesini, biçimlendirilmesini ve belli değerler çerçevesinde sistemleştirilmesini sağlar. Bir sosyal mühendislik yapıtı olan hukuk güvenliği, barışı, eşitliği, öz- gürlüğü, hak ve adaleti sağlamanın önemli bir koşuludur. İn- sanların sırf insan olmalarından kaynaklı hak ve yetkilere sa- hip olduğu düşüncesi hukuka evrensel bir nitelik kazandırır. Bu idealize edilmiş düşünce biçimini anlamlı kılan insanların sahip olduğu hak ve yetkileri ne derece kullanabildiğiyle ala- kalıdır. İnsanların kurallara uymasının güvencesini sağlayacak olan şey hakkını elde edebileceğine yönelik duyduğu inançtır. İştetamdabuyüzdeninsanlarınkendilerinihukuklaözdeşleş- tirme biçimi esas alınarak eylem ve söylemleri meşrulaştırma aracı olarak hukuka sık sık başvurulur. Önemli olan idealize edilen adalet, barış, özgürlük, eşitlik ve güven talebinin, hukuk kurallarının reel hayat içerisindeki uygulama alanlarına nasıl yansıdığıdır.

Adalet, kaotik bir düzende arzulanan güçlü bir istek olarak hayatımızda yer eder. Adalet tüm ülküselliğiyle yaşatılırken reel hayatta ötekileştirilenler, bu kavramın kendini adaletsizlik üzerinden somutlaştırdığı gerçeğini gözler önüne serer. Ada- letsiz bir sistem içerisinde kendine yer edinmeye çalışan “ada- let” hukuksal değerlerin kutsadığı romantik idealar şeklinde değil acı, öfke, ceza, intikam, çıkarlar veya vicdanın keyfiliğine dayanan bir düzlemde karşımıza çıkar. Bu somutlaşma biçi- mi perdeleme ve duyarsızlaştırma mekanizmalarınaihtiyaç

2 Betül Karagöz, Toplumsal Adalet ve Totalitarizm, Ankara, Divan Kitap, 2011,s.141


duyar.3 Bu mekanizmanın işleyişini sağlayan önemli dayanak noktalarından birini de hukuksal romantizm oluşturur. Hu- kuksal romantizm;

“Soyut haklar ve adalet imgesiyle tanımlanan, ütopik hale getirilmiş soyut hukukun sahip olduğu aşkın ve üstün so- yut hukuksal değerler söyleminin öne çıkarılması ile huku- kun nesnelliğinden ya da gerçekliğinden koparılması olarak tanımlanabilir”4.

Hukuk ile onun gerçekliği arasındaki çelişki, hukuk alanı- nın somutluğu ve gerçekliği karşısında romantizmin ileri sür- düğü aşkın ve yüceltilmiş değerlerin hukuksal idealar düzle- minde cereyan etmesinden kaynaklanır. Bu durum ise aslında birey ile toplum, siyasal olan ile insani olan, çoğunluk ile azın- lık, devlet ile sivil toplum, medeni güç ile kaba güç, özgürlük ile eşitlik, haklar ile yasa, çıkar ile yarar arasındaki gerilimin bir yansımasıdır. Sosyal gerçeklikler gördüklerimizden ibaret değildir. Gördüklerimizin ötesindekileri anlamlandırabilmek ise ampirik olmayan sosyal ilişkilerin hangi formlarda orta- ya çıktığını sosyal olanla bilinç arasında gerçekleşen bir düz- lemde ele almakla mümkündür. Hukuk kuralları, fiziksel şey bağlamında bir maddilik algısı içerisinde karşımıza çıksa da bunun ardında yatan geniş bir sosyal ilişkilerin bir ürünü ol- masıdır. Bu manada hukuk reel hayat içerisinde bahsedilen sosyal ilişkilerin aldığı farklı formların tezahürüdür. Bu geniş düzlemdeki kavrayış hukukun kendi içerisindeki çelişkilerini anlamlandırmada bize yüzeyselliğin bir adım ötesine geçme imkânı sunar. Bu çelişkilerin ortaya konması ise hukuksal ro- mantizmin somutlaşma sorunlarının kaynağındaki nedenleri ortaya koymak anlamınagelir.

3Mustafa Talat Kutlu, “Hukuksal Romantizm”, TBB Dergisi, S.97, 2011, s.76

4Özlem Doğan; “Hukuk Devletini Sosyal Devlet İçinde Düşünmek”, Doğu Batı Dergisi, Sayı: 13, 2000-01,s.15.


Hegemonyanın Bileşeni Olarak Hukuk

Antonio Gramsci devleti “Yönetici sınıfın egemenliğini yalnızca haklı gösterip koruduğu değil, ama yönetimi altında tuttuklarının etkin rızasını da kazanabildiği pratik ve teorik et- kinliklerin karmaşık bütünlüğü “ olarak görür.5 Bu bağlamda ortaya attığı hegemonya kavramı ise yeni bir toplumsal düzen kurgulamanın formülasyonunu içeren bir niteliğe sahiptir. Hegemonya, egemen sınıfların sivil toplumda bağımlı sınıflar üzerindeki ideolojik üstünlüğü anlamına gelir. Sistemin gerçek gücünün yönetici sınıfın şiddetinde ya da onun devlet baskısı- nın gücünde olmadığına değinen Gramsci yönetenlere ait dün- yagörüşününyönetilenlertarafındankabuledilmesinoktasına dikkat çeker. Egemen fraksiyon kendi ideolojisini topluma da- yatmak yerine, toplumsal grupların çıkar ve dünya görüşlerin- den alınmış ortak unsurları bir araya getirerek hegemonik bir ideolojik bütünlük oluşturur. Bu bilincin oluşturulması sivil toplumdan başlayarak, fabrikadan okula ve aileye kitlelerin et- kin rızasını kazanmaya yönelik bir stratejinin temelleri üzerine oturtulur. Tabii ki de bu rıza süreci devletin meşru şiddet teke- linden soyutlanamayacak bir birliktelik içerisindedir. Yani he- gemonya bir ideolojik üstünlük manasına geldiği kadar gerek görülen yerlerde zorlamayı da içeren bir sentezniteliğindedir.6

Hukuk da hegemonya projesi oluşturma sürecinde önemli bileşenlerden birine işaret eder. Böylelikle kitlelerin etkin rıza- sının alınması süreci hukuksal temeller üzerinden sağlanmaya çalışılan bir hale dönüşür. Nihayetinde yasalar önünde herkesi eşit kılan hukuk pratikte bireyleri birbirlerinden ayrıştırarak bir meşrulaştırma ve maskeleme aracına dönüşür. Bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilen hukuki değerler belli kavram- sallaştırmalarla kimsenin itiraz edemeyeceği bir hale dönüştü- ğünden eylem ve söylem arasındaki farklılaşma kimseye his- settirmeden kusursuzca inşa edilir. Herkes için adil olanıtesis

5Antonio Gramsci, Gramsci: Prison Notebooks, New York, International Publishers.1971, s.244

6Martin Carnoy, Devlet ve Siyaset Teorisi, çev:Simten Coşar, Aykut Ör- küp, Mete Pamir, Mehmet Yetiş, Ankara, Dipnot Yayınları, 2013,s.95


etme iddiası reel hayatta hakları yok sayılıp ötekileştirilen bir kitleyi beraberinde getirir. Belli bir ideolojinin toplumda yer etmesini sağlamak için doğruluk iddiasını güçlendirmek adı- na yaratılan haklar düzenini savunabilecek kendi değerlerine yabancılaşan hukuk uygulayıcıları görülmeye başlar. Böylece ideolojik olanın hukuki zırhı da hazır bir duruma gelir. Niha- yetinde bu yeni hukuki düzenin yarattığı ideolojik hukuk me- taforu, gerçekliği perdeleyecek bir romantik söylem olmaktan öteye gidemez.7

Gramsci toplumsal mücadele süreçlerinde aydınlara önemli birrolbiçer.Avukatlarvebarolardaadaletsizliğinbaşgösterdiği birsistemdemücadeleyiyürütecekolantemelaktördürler.Moderntoplumsözleşmesininbelkemiğinioluşturanhukukunsu- rununadilbirşekildegerçekleşmesinisağlayanbirmeslekgrubuolarakgerekavukatlargereksedebarolargerektiğindekâğıt üzerindekihakveyükümlülüklerinbiradımötesinegeçebilmelidirler. Toplumu yönlendiren söylem ve uygulamaların meşru birzemindegerçekleştiğiiddiasınınardındayatangüçlüretori- ğinaraçsallaştırılmışruhuadaletidefedaedebilecektehlikelibir pozisyonasahiptir.Bunedenleavukatlarvebarolarkâğıtüzerindekiyükümlülüklerininötesindeönemlibirsosyalsorumluluğa sahiptirler.Yargılamalarınadilbirbiçimdegerçekleştirilemediği, hukukun yeri geldiğinde ayaklar altına alınabildiği ve hatta daha da tehlikelisi her şeyin hukuka uygun bir forma dönüştürülebildiği; ancak bu uygulamaların hukukun kendi felsefesini temellerinden sarsacak nitelikte bir karşıtlık içerisinde olduğu birtoplumdaadalethergeçengündahafazladarbealmaktadır.Bu esneklik ve meşru görünümlü gayri meşru adımlar bireyle- rinadilbirsistemdeyaşadıklarınadairinançlarınısarsarakgü- vensizlik ve nefret toplumunun tohumlarının atılmasına sebep olmaktadır. Böyle bir tabloda adil bir sistemin garantörlüğünü yapabilecek avukatlar ve barolar toplumu bu kaotikvegüvensizortamındançıkarabileceknitelikteadaletinsavunucusuolma gibiçokönemlibirmisyonuellerindebulundurmaktadırlar.

7Yıldız Silier, Özgürlük Yanılsaması: Rousseau ve Marx, İstanbul, Yordam Kitap, 2007, s.33


Avukatlar Ve Baroların Sosyal Yükümlülükleri

Hukukun somutlaşma biçiminin ölçme ve değerlendirme kıstaslarına tabi olacak şekilde işlerlik kazanabilmesi elzem bir meseledir. Hukukun ölçme mekanizmalarından olan hak ara- ma özgürlüğü ve savunma hakkı bu noktada çok önemlidir çünkü bu değerler kişinin özgür yaşayabilmesinin önemli bir koşuludur. Ayrıca savunma hakkı olmadan diğer hak ve öz- gürlüklerden de söz edilemediğinden bu hakkın kişinin yaşa- ma hakkı kadar değerli olduğu yorumu yapılabilir. Savunma hakkı ve hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin ve demok- rasinin temel direği olduğundan bir ülkede demokrasinin var olup, olmadığını anlamak için savunma hakkının hangi koşul- laraltındagerçekleştiğinebakmakgerekir.8Butemeldeğerlerin somutlaşmasını sağlayacak olanlar ise avukatlar ve barolardır. Hukuk devletinin ayakta durabilmesi adına verilen mücadele bu değerlerin ayakta kalmasını sağlayacaktır; çünkü tarihsel süreç içerisinde siyasal iktidarlar kendi alanlarını genişletme eğiliminde olduklarından adaleti etki altına almak amacıylasa- vunma hakkına müdahale etme ve kısıtlama eğilimi içerisinde olmuşlardır.Geçmiştengünümüzeiktidarlarıntoplumsalolana nüfuz etme biçimleri değişmiştir. Modern totalitarizm olarak nitelendirebileceğimiz bu yeni süreç hukuku da araçsallaştıra- rak hegemonya projeleriyle zihinlerin en derinlikli noktalarına kadar nüfuz etmektedir. İşte tam da farkında olmadan bir par- çası haline geldiğimiz ve yeniden ürettiğimiz ideolojik tutum kendi zihinlerimizdeki zincirlerimizden kurtulmayı gerekli kı- lıyor.Avukatlarvebarolaradıadaletlikendiadaletsizgerçeklik algısının hem içinde hem üstünde olduklarından bulunduğu- muz durumu sorgulayacak nitelikte birincil aktörleronlardır.

Hukuk tasarımının somutluk kazanmasını sağlayan meka- nizmanın sosyal bileşenini avukatlar ve barolar oluşturur. Bir aydın olarak avukat sosyal değişim ve siyasal gelişmeler at-

8Nevzat Erdemir “Hukuk Devleti ve Savunma Hakkı”, İzmir Barosu Der- gisi, Nisan 1988, S.2, s. 85-86http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m1988- 19881-1085


mosferinde mevcut yapıyı düzeltme ya da zenginleştirme ka- pasitesinesahipönemlimeslekgruplarındanbirineişareteder. Normları, sosyal olguları ve etik değerleri harmanlayan avukat toplumun hukuk bekçisi konumundadır. Hukukun uygulan- masını denetleyen bir mekanizmanın temel direğini oluşturan avukatlar idealize edilen ile reel hayat arasındaki bağı kurarak hukukun sosyal bir gerçeklik kazanmasını sağlar. Avukatlar teori ve pratiği birleştirerek hukuk düzeninin sentezini yansı- tan kilit bir konumdadır. 9Toplumda hukuksal değerlerin ke- sişme noktasında bulunan avukatların adil bir sistemin garan- törlüğünü yapacak nitelikte bir aktör olmaları onlara birtakım sosyal sorumluluklaryüklemektedir

“Avukatlık ontolojik sebepleri gereği devlet ile halk arasın- da bir köprüdür. Bunun dışında avukatın normatif tanımına baktığımızda karşımıza bambaşka bir profil çıkmaktadır. Bu profil güvenilirlik sütunu üzerinde duran bir binadır. Avukat, insan hakları savunucusu gibi kanun koyucunun iradesinin erozyona uğramasını engelleyen bu sebeple de suiniyetli karar alıcılar ve uygulayıcılar tarafından sevilmeyen, fakat bu tip kararlara ve uygulamalara muhatap olanlar tarafından saygı ve itibar gören insanolmalıdır.”10

Güvenilirliğin ve adaletin simgesi olmak en başta kendi zih- nini hedef alan kuşkucu bir bakışı benimsemeyi gerektirir. An- cak bu yolla otoriteye cevap verebilecek kadar bağımsız, özgür ve özerk bir ruhtan söz edilebilir ve her türlü otoriteden ge- len tehditlere karşı mücadele edilebilir. Tüm bunların gerçek- leşmesi baroların ve avukatların başta kendileri olmak üzere toplumda yer eden alışılagelmiş dilin zihinleri edilgen kıldığı bakışa yönelik bir sorgulamayı gerektirir; çünkü bu irdeleyici tavır adaletin ayakta kalmasınısağlayacaktır.

9Başar Yaltı, “Hukuk Hukukçu ve Avukat”, İstanbul Barosu Dergisi, 18.02.2015(Erişim Tarihi), https://basaryalti.av.tr/?p=makaleler&id=79

10Mustafa Emre Gökmenoğlu, Kapitalistleşen Perspektif, Avukatlık Ru- hundakiYozlaşmaveToplumunAlgısı,25.02.2015(ErişimTarihi),http:// www.hukukveinsan.com/avukatlik-toplum-ve-para/,26.11.2013


Baroların mesleki ve ekonomik çıkarların yanı sıra demok- ratik taleplerle de bağdaşan bir kurum olması onu demokratik bir kitle örgütüne yaklaştırır. Bu bağlamda barolar da avukat- lık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının yararlarını korumak ve gereksinimlerini karşılamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan hakları- nı savunmak ve korumanın yanı sıra toplumsal değişim ve dönüşüme katkı sağlamak açısından kurulu düzeni, alışılmış olanı, bilineni, insani ve toplumsal ilişkileri, sorgulamakla yükümlü olması gereken kuruluşlardır. Böyle bir konum ise toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde gerektiğinde yeni diller geliştirebilmeyi ve yeni bir ruh oluşturabilmeyi gerekli kılmaktadır. Sosyal gerçekliklerin katman katmanlığı ilkesin- den yola çıkarak yüzeysel görüntünün bir adım ötesinde hangi gerçekliğin yattığını anlamak basmakalıp düşüncelere eleştirel bir bakışı gerektirir. Avukatlar ve barolar da kendi normatif konumları gereği yüzeysel gerçeklikleri sorgulayarak gerektiği noktada toplumsal mücadelede en ön saflarda yer alması gere- ken temel aktörlerdir; çünkü gerçekliklerin çarpıtıldığı bir dü- zen güvensizlik temelleri üzerine inşa edildiğinden yükselen değer adalet değil adaletsizlikolacaktır.

SONUÇ

Toplumu içerisinde bulunduğu zindandan kurtarabilecek bir bilgi ve güce sahip olan avukatın böyle bir misyonu yerine getirebilmesiiçinönceliklekendiiçindekizindandankurtulma- sıgerekir.Yarardüşüncesinihepkutsayandeğerlerekarşıgele- bilmek gerçek bir “ben” olabilişin hikayesidir ve insan bu yolla bir oluş sürecine girebilir. Ancak kendi içerisinde öz benliğine ve zincirlerine başkaldırışla gerçek özgürlüğü hissedebilen bir avukatözgürlük,adaletvedemokrasimücadelesiverebilir.Ha- yattaki amaçlarımızı “şeyler” üzerinden resmetmek rasyonel aklın bireyi mekanikleştirmesinin ve insanın kendine yabancı- laşmasının bir ürünüdür. Akıl ve mantığın bu denli vurgulan- dığı bir dönemde kutsanmış doğrular haline gelmiş çıkarların maksimizasyonu ilkesi toplumun büyük kesimini elegeçirmiş


vaziyettedir.Kendiçıkarlarınabaşkaldırabilenbiravukatkendi zincirlerinden kurtulduğu için gerektiğinde adalet, hukuk dev- leti gibi bir ülkü uğruna mücadele edebilecek gerçek bir özgür- lükhikâyesinintakendisihalinegelecektirveböylecehukuksal romantizm reel hayatta somutlaşma imkânıbulacaktır.

Hukuki değerlere ve hukukçulara dayanarak oluşturulma- ya çalışılan bir düzen insanlar nezdinde süreci kolay kabul edi- lebilir kılmaktır. İşte bu yüzden iktidarlar şiddet yoluyla bireyi bastırıp kuşatmak yerine oluşturmak istedikleri homojen kur- gudaki toplumu üstü örtülü bir gerçeklik algısıyla inşa etmeye çalışmaktadırlar. Hegemonya projesi olarak nitelendirebilece- ğimiz bu sürece hukukun ve hukukçuların da bir araç olarak dâhil ediliyor oluşu oldukça tehlikelidir. Bu yüzden toplumsal ve siyasal adaletin sağlanması adına avukatlar ve barolara per- delenen gerçeklikleri ortaya çıkarmak ve ayakları yere sağlam basabilen bir hukuk devletinin mücadelesini vermek gibi bir- takım sorumluluklar düşüyor. Aksi takdirde George Orwell’ın 1984’ünde olduğu gibi güç ve iktidarın sınırsızca uygulandı- ğı, içinde bulunduğumuz toplumun bir büyük gözaltına dö- nüştüğü, gerçeğin her gün yeniden değiştiği ve gerektiğinde toplu unutuşların yaşandığı, üstü perdelenmiş bir gerçeklik hikâyesinin parçası halinegelebiliriz.

KAYNAKÇA

BAUMAN, Zygmunt(1997), Özgürlük, Çev: Vasıf Erenus, Sarmal Yayınevi,İstanbul

CARNOY, Martin(2013), Devlet ve Siyaset Teorisi, çev:Simten Coşar,Aykut Örküp,Mete Pamir,Mehmet Yetiş,Dipnot Yayınları,Ankara

DOĞAN, Özlem(2000), “Hukuk Devletini Sosyal Devlet İçinde Dü- şünmek”, Doğu Batı Dergisi, Sayı: 13

ERDEMİR,Nevzat(1988) “Hukuk Devleti ve Savunma Hakkı”,İzmir Barosu Dergisi, S.2, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m1988- 19881-1085


GÖKMENOĞLU, Mustafa Emre(2013), Kapitalistleşen Perspektif, AvukatlıkRuhundakiYozlaşmaveToplumunAlgısı,25.02.2015, http://www.hukukveinsan.com/avukatlik-toplum-ve-para/,

GRAMSCİ,Antonio(1971), Gramsci: Prison Notebooks, New York, International Publishers

KARAGÖZ,Betül,(2011) Toplumsal Adalet ve Totalitarizm, Divan Kitap,Ankara

KUTLU,Mustafa Talat(2011), “Hukuksal Romantizm”, TBB Dergi- si, Sayı.97

SİLİER,Yıldız(2007)ÖzgürlükYanılsaması:RousseauveMarx, Yordam Kitap,İstanbul

YALTI, Başar, “Hukuk Hukukçu ve Avukat”, İstanbul Barosu Dergisi, 18.02.2015(Erişim Tarihi), https://basaryalti.av.tr/?p=makaleler&id=79